John Cusack

Sevgili arkadaşım Cem, Being John Malkovich’den bahsetmişken. John Cusack’ten bahsetmemek olmaz. Aslında bu bahsetme mevzusunda söz hakkı sahibi olması gereken John Malkovich’in kendisi ve Catherine Keener olsa da önceliği John Cusack’e veriyorum. Bir tıklamayla her yerden ulaşabileceğiniz özgeçmişinden bahsetmeyeceğim. Dünyanın en gizemli ve merak edilen insanları sıralamasında üst basamaklarda yer alması ve magazincilerin izini sürememesiyle de pek ala meşhur olmuş politika sevgilisi Hollywoodlu aktöre ilgi sebebim, tartışmasız oyunculuğundan çok yaptığı işlerin türü.
John Cusack her ne kadar ülkemizde ucuz romantik komedilerle tanınmış olsa da arızalı insan tiplemelerini canlandırmadaki yeteneğiyle Hollywood’un A sınıfı oyuncular kategorisine çoktan girmiş ama bir türlü gereken ilgiyi görememiş bir oyuncudur. Mevcut amerikan hükümeti politikasına karşı sergilediği muhalif tavrı, kraldan çok kralcıları hedefleyen demeçleri ve umursamaz görüntüsü belki de buna en büyük etkendir.
Anneleri hariç her bireyi oyunculuktan gelen Cusack ailesinin asıl oyun sahnesi tiyatrodur. John Cusack, Tim Robbins’in Actors’ Gang’inden esinlenerek kurulan The New Criminal isimli tiyatro grubuyla Chicago’da uzun yıllar çalışır. Bu grupla ruhunu sıyıramadığı siyasî ve avant-garde işler yapmayı seçer. Dört yıl sonra, lise arkadaşları Steve Pink ile D.V. DeVincentis’le “New Crime Productions” isimli film şirketini kurar ve çeşit çeşit arızalı işlere imza atmaya devam eder. High Fidelity, Grosse Point Blank ve War Inc, gibi senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği filmler kariyerine hem büyük katkı sağlamış, hem de akademinin gözünden tepetaklak düşmesine neden olmuştur.
Röportajlarına saçlarını taramadan gitmeyi, galalara da yıllardır aynı takım elbiseyle katılmayı adet edinmiş oyuncunun haleti ruhiyesi tuhaf bir durumda olsa gerek. Romantik komedi türünde tek erkek filmi olma özelliğini elinde bulunduran High Fidelity, duygusal kiralık katil rolüne büründüğü Grosse Pointe Blank ve War Inc, ve özgüven sorunu yaşayan sevimli kuklacı Craig’i canlandırdığı Being John Malkovich kuşkusuz tuhaf haletine de çok uygun bulduğumuz karakterleriyle en kayda değer yapımları. Michael Moore’un ülkesini yerden yere vurarak yüceltme taktiğini güttüğü iddia edilen Amerika’nın Irak politikasını eleştirdiği kara komedisi War Inc, tıpkı imzasını attığı diğer yapımlar gibi sessiz sedasız geçip gitti vizyonlardan. İş böyle olunca gerçekten Moore’un yaptığı neyi yapmamış olduğunu düşündüm doğrusu.
Bana göre Cusack’ın filmografisinin en dikkat çekici yapımı ise Max’ti (Genc Hitler),. Ama kendi ülkesinde hiçbir yapım şirketinin desteğini almadığı, kendi şirketine bile yaklaştıramadığı, Macaristan, Kanada, Almanya ve İngiltere ortak yapımı film yerden yere vuruldu. Sinematografik anlamda çok da değerli bulunmayan film, faşist lider Adolph Hitler’e getirdiği insani yaklaşımdan dolayı çok ağır eleştiriler aldığı halde, Cusack filmin arkasında durmaktan asla vazgeçmedi. Kendisinin sağ kolunu Birinci Dünya Savaşı'nda kaybetmiş Yahudi bir sanat taciri olan Max Rothman’ı canlandırdığı filmin konusu şöyleydi:

Max (Genç Hitler) 2002
Yön: Menno Meyjes
Birinci Dünya Savaşı'nda kolunu kaybetmiş Yahudi bir sanat taciri olan Max Rothman, savaş bozgunundan kurtulmaya çalışan Weimar Cumhuriyeti Almanya'sında, Münih sokaklarında yeni yetenekler aramaktadır. Bu sırada, kendisi gibi Birinci Dünya Savaşı'nın dehşetini yaşamış Adolf adlı genç bir resim öğrencisiyle tanışır. Başlangıçta yeteneğinden çok etkilendiği bu gencin, sanata olduğu kadar politikaya da ilgi duyduğunu fark eder. Max, içinde büyük bir öfke barındıran Adolf'un sanattan politikaya kaymasına adım adım tanık olur; buna engel olmaya çalışsa da tarihin en zalim diktatörlerinden birinin, AdolfHitler’in gözleri önünde adım adım yükselişine engel olamaz.
Noah Taylor’un da çok başarılı bir performansla Adolph Hitler’i canlandırdığı filmde Adolf Hitler’in gençliğinde kendi çizdiği resimleri de görmemiz mümkün. Hitler’in bir sanatçıdan bir politikacıya dönüşmesini dramatik gözlerle izlememize sebep olan Max’in kıymetinin yıllar sonra anlaşılacağına dair benim de Cusack gibi şüphem yok.

Ailesinin her ferdini ve en yakın arkadaşlarını filmlerinde küçük de olsa roller vermeyi adet edinmiş Cusack’in ablası Joan Cusack’le on, Tim Robbins’le altı, Golden Globe ödüllü ev ve okul arkadaşı Jeremy Pivens’la on filmde aynı kareleri paylaşmışlığı da var. Şöhretin bir aktörün başına gelebilecek en kötü şey olduğunu sıklıkla ifade eden oyuncu, popüler kahramanlar yerine nevrotik ve anti- kahraman tipleri canlandırmaya daha uzun süre devam edecekmiş gibi görünüyor. Bize de onu keyifle izlemek düşecek tabi.
Meraklısına: The Clash hayranı olan oyuncu boş vakitlerinde helikopter snowboardu ve kickboks yapmaktan hoşlanıyor. Genelde bisikletle seyahat etmeyi seven Cusack’in hızına gazeteci ve magazincilerin yetişemediği rivayet ediliyor.
Ayrıca John Cusack’in politik içerikli yazılar yazdığı bir blog sayfası da mevcut.

Yorumlar