Ölümün "Hak Edilmişliği"


11 Ocak 2011 tarihinde “Kıvırcık Ali” lakaplı, bir Türk halk müziği icracısı hayatını kaybetti.

3 Şubat 2011 tarihinde “Defne Joy Foster” isimli bir sunucu, hayatını kaybetti.

Her ölüm haberi üzer, hatırlatır ve istisnasız her insana kendi hayatını sorgulatır.

Biz bundan da çok öncesinde, “ölümün hak edilimişliği”nin sorgulandığı bir ülkede yaşıyoruz.

Kıvırcık Ali, genç bir baba, bir müzisyendi. Bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Alkollü değildi, hatalı değildi, ölümü hak etmiyordu.

Defne Joy Foster, genç bir anne, bir sunucuydu. Bir gece kulübü dönüşünde, alkollü bir halde, o gece tanıştığı rivayet edilen bir adamın evinde hayatını kaybetti. Ölümü hak ediyordu.

Öyle mi? Hak nedir? Neyin hakkı edinilir?

Ölüm de doğum kadar doğal bir süreçtir. Bir insanın doğmayı “hak edişinin" nasıl bir sorgulanabilirliği yoksa ölmeyi “hak edinişinin" de bir sorgulanabilirliği yoktur. 

Bu ülkede 17 yaşında iken idam edilen Erdal Eren için “Asmayalım da besleyelim mi?” demiş, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra Devlet Başkanı unvanını almış, 1982 Anayasasının halkoyuna sunulup yürürlüğe girmesi ile birlikte Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı olmuş biri de yaşar.

Hak böyle verilmiş bir şeyse eğer, neyi “hak ettiğinize” ve neyi "hak kıldığınıza" dönünüz de bir bakınız. Sonra da önünüze dönüp, aynaya bakarak konuşunuz.  

En sonrasında ben herkesi Cumhurbaşkanı yapmayı da, Cumhurbaşkanı olmayı da “hak etmiş” bir insanım.

Saygılar,

Yorumlar

İrem Nas dedi ki…
Öyleyse buyurunuz açıklama: Bazı kesimler Foster’ın ölüm meselesi üzerinden prim yapan enteresan beyanatlarda bulunmuşlardır. Böyle insanların seçme ve seçilme haklarıyla edindikleri bazı mevkiler mevcuttur. Herkes bir şekilde ölür, kimse nasıl hak ettiği için doğmuyorsa, kimse de hak ettiği için ölmüyordur. Bazıları konuşmaya hak buluyorsa, bunu onlara hak kılanlar hiç şikâyet etmesindir. Söylediğim kısaca budur.