Ah şimdi ne eksik, hiç bilemiyorum.
Şimdi çay saati değil mi?
Şimdi bir yorgunluk kahvesi içilmez mi?
Vakti değil mi soğuk bir biranın?
Şu deniz kıyısında, şu güzel vakit,
Niye boş bu masalar?
Bak, gel benimle…
Bak işte, gördün mü?
Buraya oturanların
Şu teneke kutularda yalanları köpürdü,
Önce onları içtiler.
Bu tabaklarda tüttü pişmanlıkları.
Yemek için soğumasını beklediler.
Şunlar vesveseci çay kaşıkları,
Hesapsız kırgınlıkları ıslanmış şekerler,
Titreyen elleri marifet buyurdu,
Önemsemediler.
Önemsemediler.
Bu kurumuş simitler prensip meselesi.
Aç değillerdi ki, yemediler.
Günahlarını tostlarından çıkarıp
Elleriyle sırnaşık kedilere verdiler.
Elleriyle sırnaşık kedilere verdiler.
Orada oturan kadın simidinin yarısını martılara attı.
Yanında oturan ise ciddi bir kahkaha…
Tabi ki gelmeyecekler bir daha…
Sus! Tamam sus! Dayanamıyorum!
Susmayacağım.
Bu masalar boş çünkü sanıyorlar ki
Onlar susunca sen anlamıyorsun.
Oysa biliyorlar ki
Onlar susunca sen ölemiyorsun.
Örtüler ser riyalarına,
Beyaz örtüler...
Çünkü çıplak bu masalarda
Tüm öyküler...
Yorumlar
Günaydın, geldim, okudum, gittim :-))