Masamın Üstünde


Açılmış mı bloglar?

Hey, siz arkadakiler? Neye susuyorsunuz? Susulacak bir şey varsa söylemeyin de hep birlikte susalım.

Öğrendim ki benim e-posta adresim, e-postalarımın büyük çoğunluğunu sabote etmekte ve göndermemekte imiş. Ben ki, her derdini e-posta ile anlatan ben… Her derdimi sabote eden, gmail sen…  Şimdi ben bana cevap vermeyen kaç insanın günahını aldım söyle… 

Şimdi bir çift lafı esirgemeyi bana reva gören sen mi, bu lanetli e-posta adresi mi suçlu? Mektup dediğin bitirmezsen uzuyor, demişler. Mektup dediğin bitirmezsen uzuyor Sayın Livaneli… Ne güzel soy adının tınısı...

İş yerimdeki masamın üstünde bir vazo var. Her hafta başka insanlara vermekle yükümlü olduğumuz karanfillerin bir kısmını o vazoya koyarım. Rengi kırmızı olanlar illa ki en önce solar, oysa ben bir onlar solmasın isterim.  Kesme şeker atarım sularına, üşümesinler diye soğuk suyu ılıtırım. Ama kırmızı karanfiller illa ki en önce solar. Bu hafta bir demet frezya vardı. Her gün solan parçaları budamaktan vazgeçmeyince hafta sonuna ancak birkaç dal kalabildiler. Çok özenirsem solarlar, solanları koparırsam çıplak kalırlar. En çok da başka insanlara vermekten yükümlü olduklarım…  

Zaten, Yet each man kills the thing he loves, by each let this be heard… (Oscar Wilde) And a song  from Gavin Friday & The Man Seezer…

İş yerimdeki masamın üstünde baloncuk yapan oyuncaklardan var. Balonlar bitince içine deterjanlı su koyarım. Ne zaman içim daralsa balonlar yaparım. Bazen de lateks eldivenleri şişirir balon yaparım. Başparmağı burun yapar üstüne göz çizerim. Geri kalan dört parmak saç olursa lateks eldivenlerden yapılmış bütün adamlara Mehmet, saç tokası olursa bütün kadınlara Fatma deriz. Çocuklar eldivenden yapılmış insanları çok severler. Çocuklar insanları severler. Çocukken onlara lateks eldivenlerden oyuncak insan yapanları severler. Ben çocukları çok severim ama dokunamam onlara. Çocuklara dokunursam bozulurlar sanırım, ben de onlara eldivenlerden oyuncaklar yaparım.

"Çocukları iyi yapmanın en iyi yolu onları sevindirmektir.” (Oscar Wilde)

Gün doğarken her sabah, bir kız geçer kapımdan. Ve köşeyi dönüp kaybolur üstelik başı önde, üstelik yorgunca. Sanıyorum ki Ölü Bir Ozanın Sevgili Karısını Görmeye Gitmek’tedir. Yorgundur işte… Zaten kelimelere ancak istenilen bir şey yok olduğunda ihtiyaç duyuyordur ve eğer etrafındaki dünya 'gereken' her şey ile donatılmış olsa kelimelere gerek duymayacaktır. Kayıp olmayan yerde dil var olamaz zaten.” (Jacques Lacan)

Çocuklar ve çocukluklar özlemiştir. Bir ses ve çiçekler… Hiç… Özlenir…

Yorumlar

neselihaller dedi ki…
ne kadar güzel bir çalışma masan varmış...benimkinin üzerinde sadece bilgisayar, telefonlar ve raporlar var..aslında bir çiçek koyabilirim, nedense senin yazını okuyunca aklıma geldi....
İrem Nas dedi ki…
Vazonun içine bir kesme şeker de atarsanız daha geç solarlar. :)