Nerede oynayacağız?


En fazla ne görülür, biliyor musun? En fazla gördüğünün asla gördüğün kadar olmadığını görürsün. O “kadar”a erişemeyeceğini anladığın gün her şey bitmiş demektir. Hiçbir şeyi sonuçlandıramadığın bir yere ulaşırsın. Nereye azizim? Alkış sana; elbette ki kendine. Kimilerinin söylediği gibi bir doğrunun başlangıcı ve sonundan bahsetmiyoruz. Sonsuz bir doğrudan da öyle, ki ne çok işime gelirdi bu. Oysa dünyanın tepsi gibi dümdüz değil yuvarlak olduğunu söylüyordu bir adam ve o adamı sırf bu yüzden kendinden başlatıp kendine döndürdüklerinde bile bunun farkında değildiler öbür adamlar. Hiç uğraşma, insan yaşayacaksa azizim kendinden başlar, kendinde bitirir ki bu yüzden başkasına yanaşmayan bencilliği her şekilde meşrudur. Öyledir, şöyledir ve böyledir ama bunlar hala istiyorlar ki dünyanın bir tepsi olduğuna inanalım ve üstünde sunulanlara, onlar bir kenardan düşmeden yumulalım. Bir düşse bakma ben ardından atlarım ama yer çekimi diye bir şey var. İnsan kendini çapından daraltabileceği bir çemberdir oysa azizim, şikâyetim var. Ortadan sıkma beni, kum saati olurum. Kadın dediğinin böylesi makbuldür ama söyle nerede oynayacağız? Zaten insan körebe oynayacaksa öylece dursun kendinin merkezinde, elini kolunu sallasın, illa ki bir şeyler takılır. Nerede oynayacağız? Beni ortadan sıkarsan ben daralırım, daraldıkça küçülür seni boğarım. İnsan çemberinin ortasında değilse bil ki oraya sevdiğini koymuştur. Zaten tek bir doğurduğun, tek bir de öldürdüğün senindir. Kadınlar doğursun, adamlar öldürsün diyedir. İşte ondan kelli ben hiç sevmem elinde silah tutanı. İşte ondan kelli doğurduğunu kendine köle kılanı…  Diyordum ki yeni gençlerin, hayatla başa çıkma şekli bir şeyi ciddiye alma süresini beş yaşındaki bir çocuğun odaklanarak ilgi gösterme süresine indirgemeleriyle muazzam bir video görseli şeklini almıştır. Hop! Güdümlü koşullu, öğrenilmiş çaresizli, algıda zorunlu seçmeli, hayretli, erotik göndermeli değil de erotik göstermeli… Merak etmem ki bilirim. Çok sıkılır, sıkılır, tıkılır ölürüm. Karmaşık bir süreci anlamlandırmak için on dakikadan ötesi fazlaysa, karmaşık bir süreci sonlandırmanın üç dakikalık altın vuruşu vardır. 27 yaşımızda ölünce Jim Morrison olacaksak bir şarkımız olmalı. Önce eskimiş çoraplarımızı sonra da kendinizi atın. Dönülmez akşamın ufkundayız. Sizin hayal gücünüz vardı ama vakit çok geç. Zaten herkes bir şeyi aynı şey sanıyorsa bence konuşmayalım. Hepimiz konuştuğumuz şeyi birbirinden farklı sanırız. Ben de lanetlenmiş şehr-i denizlerin dört tekerli, üç kanatlı vapuruna binerim. Ah bilmem ki neye bindim ben azizim.

Ama şimdi sen söyle; bu dünya yuvarlaksa biz hangi köşede oynayacağız? Eninde sonunda bir merkez-i ortalık bulcağız.

Yorumlar

mesed hanım. dedi ki…
önce her şey eskimeli, şöyle bir durup bakmalı ay gökyüzünün içinde mi?

yoksa her şey yenilir ama her şey.

gidiyor işte,
gitti.