Sevgili Günlük,

Birilerinin iyi olmasından insan kendine pay çıkarır mı, çıkarır?

C. işi bırakmaktan vazgeçti. Bir meyhane köşesinde hayattan beklentilerini yüksek tuttuğuna dem vurulduğunu söyledi. Kendini anlayarak demlenmişti. Keyifli birkaç şarkı dinledik, biraz mümkünlerden ve "na"mümkünlerden konuştuk, rüyamıza Ahmet Çakar’ın girmesinden endişe ettik. Ona bir şey sormalıydım ama ertelememi istedi çünkü güzel bir kafa bir şeyin ortasını görecek kadar ikilenmemiş olmazdı. İnsan 15 yıl için bir oturuşta bir büyük rakı içebilirdi. İnsanın yaşadığı her şeye değen bir şey mutlaka vardır dedim. Onun çok iyi biri olduğuna yürekten inandığımı düşündüm.

S. için her şey yoluna girmişti artık. Artık yazmıyordu çünkü belirsiz durumlarda kendini dinlemeyi seviyordu. Her şey yoluna girdiğinde belirsiz durumların yarattığı sıkıntıyı yazarak atacaktı belki. Herkes gibi iyi olmadığında daha iyi yazıyordu elbette ama iyi yazmak için iyi olmamayı beklemek istemiyordu. Şimdisinde ise her şey güzel gidiyordu ve her şeyi en iyisinden yazabilirdi. Bunun güçlü bir kendiyle mücadele tavrı olduğunu düşündüm. İnsan kendini dinlememek için gürültüler yaratır bazen. İyi olduğunu duyduğuma sevindim.

C. iş arıyordu. Beklemekten ve belirsizlikten bunalmıştı. Yakında bu günleri arayacağı kadar yoğunlaşacağına emindik. Bir ara hemence üstüme çöken kederli havayı dağıtmayı nasıl becerebileceğini iyi bildiğinden şunları çörekledi önüme. Ama ben iflah olmaz eskici, romantik, otantik vs. bir hede olduğumdan moderniteyi hayranlıkla izlemekle yetindim. Yeğeni CU.’nun dişleri çıkıyordu, en az dayısının belirsizliği kadar huzursuzdu ve kimse onun büyük travmasını anlayamazdı. C. sıkılan ama vazgeçmeyen ve anlatsa dahi saklayan biriydi. Çok değiştiğimi söyledi ve bana Earl, dedi. İnsan bunun farkına kendiliğinden varamıyorsa, dönüşü olmayan bir yola girmişti.

A. ile konuşamadık. H. ile halletmesi gereken bir işin sonlanmış keyfinin altını “na na” ile çizmişti. Sevgiler, öpücükler vs. iyi dilekli ne varsa her zamanki gibi göndermeden gitmedi. Bütün mutsuzlukların içinde kendine keyifsiz mutluluklar bulmasını hayretle izlememe hiç anlam veremedi. Ben hep içinde ne hayretler olduğunu çaktırmayan hayretlerle birlikteydim.

EG. yüzüne bakınca duru, huzurlu bir şeylerin görüldüğü güzel bir kadın. Onu siyah bir kuğu fotoğrafına çizmişler ama bembeyazlığı karaca boyanmış gözlerinden dökülüyor. Bense izlediğim filmi hatırlayıp ağladığımı itiraf ediyorum. Ne güzel filmdi, diyor. Sen de güzelsin demek istiyorum. Pek diyemem öyle şeyler, gerçi bir kere demiştim ona.

G.’den ona haksızlık ettiğimi düşündüğü şeyler olduysalar için özür diliyorum ama üstüme şişkince bir şey patlatıyor. Önemsemiyorum, yine de egoyla kirlenmiş olmak sorun değil. Bazen onu önemsemek istemeyecek kadar iyi bir şey bulursunuz çünkü. Ona sadece "Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nü" okumasını söylüyorum. İnsan kendini kayıran bir şeydir ve kendini ayakta tutmak için dayandığı değerler onu idam sehpasına sandığı gibi gururla taşımayabilirler. Her zamanki gibi konuşmamı ama bir şey söylemememi istiyor. Bir otobüs yolculuğu vaktin var, ince bir kitap, seversin diyorum. Hep konuşmamı istiyor.

H. bize aşk acısı çeken iki insanı birbirine yakınlaştıran filmik duygunun nasıl bir şey olduğunu soruyor. Ortak bir acının türü ne olursa olsun insanları yakınlaştıracağına kanaat getiriyorum. Ama aşk acısının mevzuyu aşka dayaması kaçınılmaz gibi görünüyor, sonuçları ise kestirilemez. Aslında ona iyi gelecek bir şeyler söylemek istiyorum ama ben hep fazlası yakacak ve azı da asla işe yarmayacak kadar "iyi" şeyler söylerim. O yüzden susuyorum.

K. ne olacak böyle diye soruyor, keyifli bir G. sohbetinin eşlik edeceği birayı içmeye gitmeden önce. Kasvetli bir havayı tam bir geceye çevirmek adına perdeleri çekmek ona ne düşündürüyor bilemem ama iyi bir film izlediğinden emin. Kar yağmurdan daha ürkütücü bir şeyken insan niye gelen aydınlığa sevinip perdeleri çekmiyor, diye düşünüyorum ama bunu ona söylemiyorum. Bir parfümün kokusunu türlerini anlamlandırmakta güçlük çektiği renklerle tanımlamaya çalışması hoşuma gidiyor. Nasıl olacağı, olacağı zaman düşünülmesi gereken bir şey diyorum. Ve tesadüfi bir şarkı

M. bana çok güzel bir şey söyledi, ben panikledim ve inkar ettim. H. kendine inanmaktan vazgeçmesin istedim.

Kimse vazgeçmesin isterim, ki ben de...

Az önce bu camın kenarında Rudiger vardı galiba günlük. Hatırlıyor musun onu? Küçükken ne çok beklemiştim. Yine ne çok sustum. Bu şarkı dünyanın en hüzünlü şarkısıdır, o yüzden bu şarkıyı hep bir yerlerde unuturum. Ah Rüdiger...

Yorumlar