Sevgili Günlük,

Bahar gelemedi, ego patlamalarının soğuk yağmurları hiç bitmedi.

Her şey takım elbiseli ve yakışıklı adamların ehemmiyetsizlikleri ihtimalini öğrenmemle başladı günlük. Sen bunu hatırlar mısın ki ben küçüktüm ve bir tanesi bana senden hiçbir şey olmaz, demişti. Neden takım elbise giyemiyorum ki, diye düşünmüştüm o zaman. Ama şimdi biliyorum ki takım elbise bir “şey” dir. 

Şimdisinde, tam on bir yıl sonra bu adam -sanma ki koskoca bir şehirde- burnumun dibinde, ofisimin sol yanında, gözümün önünde her gün biterse ve ben takım elbisenin “şey” liğiyle her gün öğretilirsem ne olur? Ofisimin sağ yanındaki kadın, bacaklarını pergel gibi açarak yürümeyi adet edinmişin üstündeki bu “şey” den bir yırtılma sesinin gelmesini arzu ettiğini sıklıkla dile getirir.

Kadınların penis kıskançlığından bahsettiler günlük. İnsan ki dedim, bir eksiklikle kurduğu kıskançlığı yontamaz ama rekabetle kurduğu kıskançlığı törpüleyebilir. Öyle midir günlük? Ben eksik miyim, rakip miyim? Kıskanç mıyım, çişim mi var? Hem sen biliyor musun ki yaygın bir inanışa göre güzel kadınlar işemezler, hadi yanlışlıkla işediler diyelim, kesinlikle sıçmazlar. (Çok affedersin, sanırım pipi dedim.) Güzel kadınlar bütün atıklarını bünyelerinde öğütürler. Sonra yaşlanınca çirkin olurlar. Penisleri olsa böyle olmazdı değil mi? Erkekler bu yüzden mi yaşlandıkça cezbedici oluyorlar günlük? Bütün kadınlar Fransız’dır. Bütün kadınlar penisleri kıskanmakla öğretilmiştir. Bu kadınların açık ara farkla öğrenilmiş çaresizliğidir.

Bizim seninle büyük çaresizliğimiz, nedir günlük? Benim adım Ender olsun, senin adın Hiroşima.

Seni izleyen sessiz çoğunluk, 'sen ideali' ile 'sen' arasında kaldıkları sürece iki 'sen'e de uzak düşecekler şüphesiz ama bu yakınlık çabasıyla onmaktan ve uzaklığı ölçemeden ölmekten, bir ağaç gibi hür, beklemekle...

Çünkü sen bir ceviz ağacısın Gülhane Parkı’nda adam.

Aklıma geldi şimdi. MÜSİAD: Müzik Seven İş Adamları Derneği’dir. Bak bu da öyle bir kravatlının ciddiyetli beyanı idi. Hâlbuki ona inanmayı ne çok istemiştim, çok küçüktüm, çok yakışıklıydı ve kırmızı bir kravatı vardı. 

Kırmızı en sevdiğim renktir. Bu kız kendini Bette Davis mi sanıyor, tırnaklarını hep kan kırmızıya boyuyor demişti, Lizzie’ye babası. Buzdolabının üstünde, mutfak dolaplarında, duvarlarda, iş evraklarında, sayfalarında ve gözlerinin önünde çalakalem kırmızı çizgiler varsa bil ki kendini Bette Davis sanan bir kadın geçmiştir oradan. Bütün kadınlar iz bırakmak ister, bütün insanlar gibi...

Sanki kendi içer gibi tütün saranlar da vardır ki, onun hayalini de başka bir gün kurarız.

Tam üç gün boyunca hiçbir gerçek insan görmedim günlük. Sonra biri bana telefon açıp dedi ki; İnsanın iletişimsel sağlığını koruyabilmesi için günde en az altı farklı gerçek insan görmesi ve en az üçüyle diyalog kurması gerekiyor. (Öyle bir sağlık türü varmış; duydum ki ulaştırma bakanlığı icra kurulu olunca parayla kavağa çıkacak.) Şimdi sen günde on beş dakika Adriana Lima görsen ben de zaten altmış dakika Gerard Butler gördüm. Aile fertlerine diğer takım elbiselere ve işeyebilen kızlara tercihen geçerli olmaz mı bu dediğin, dedim. Gerard Butler’ın benimle konuşması gerekiyormuş ama Adriana Lima onunla konuşmasa da olurmuş. Olur öyle, dedim. 

Değerli düşünürlerin, bazılarının düşünmeden konuştuklarını düşünmemeleri bir tür düşüncesizliktir.

Konuşurken insanların gözlerinin içine bakamıyorum. Konuşmasam olur mu?

Ya gözlerine bakmamı isterlerse… Konuşmasam olur mu?

Sakız çiğnerken yürüyemeyenler gerçeğini tanıyorum ben. Onları komik buldukları gibi beni de komik bulsalar ya. O zaman;

“Bir yara aç bağışlayan bu adama
Yalnızlıktan daha derin
Seni görmezlikten gelen gözlerini oy!”

(Paul Eluard) 

günlük…

Yorumlar

mesed hanım. dedi ki…
bakarken konuşamayacağım gözleri aramaktan vazgeçtiğim günlerin ertesinde konuşmak istiyorum sonra susmak. bir de boşluk o kadar kaygan görünüyor ki, biten her güne seviniyorum.sonra bunun da geçmeyeceğinin farkında olacağımı hatırlıyorum.

kıymetle,

* iyi yazıların sayesinde tutulan günlüklerden vazgeçme de bir sanattır değil mi?
İrem Nas dedi ki…
Günlükler sanat için değil ki Luna, tutulmak için. Öyle bir şey yapma.
mesed hanım. dedi ki…
tutulmak için. yok edilmeye yatkınlıkları çok fazla. yapılıp yapılıp bozulmaya.
Elif Gizem dedi ki…
bu ne güzel bir günlük cümleleri böyle. yer yer ben saklandım sanki cümlelerin içine.
serhat dedi ki…
müsiad müziği sevenlerle dolduğunda, her gün 3 gerçek insanla doyumsuz bakıştığında, adının hiroşima olmasını erdemle taşımayı bildiğinde günlüğün gün ışıyla dolacaktır. tozlu gecelerin ardından. selam ile.