Sevgili Günlük,

Bu şarkıyı benim için mi söylüyorsun?

Dünyanın bütün sabahları sizin mi?

Yeni bir ayın ilk saatlerindeyiz. Yeni bir ayın tarihsel göstergeliği dışında bir önemi yok. Ama yeni bir yılın tarihsel bir göstergeliği dışında istatistiksel bir önemi vardır günlük. Ayları da alt kümeler için işe yaratabiliriz. Günler çok acayiptir. Dünyanın bütün sabahları bir başkasınınsa daha acayiptir. Saatler vardır bir de. Michael Cunningham’dan saatler vardır. Çok güzel saatleri vardır o adamın. Saatleri Ayarlama Enstitüsü de vardır ama o da hiç yıllar gibi değildir. Asırlar gibidir. Asırlar yetmez bir insanın ömrüne. O yüzden yıllar var, yıllar var

Bu yılı ortaladık. Yılın ortasına kadar birkaç kez öldüm Shaggy gibi. Ama şimdi yaşıyorum Shaggy gibi. Yeter ki sevdiklerimiz ölmesinler Shaggy gibi, mutlu, sağlıklı yaşasınlar Shaggy mutlu mudur ki? Onlar öyle, mutlu sağlıklı olsunlar, biz onları görmesek de olur Shaggy gibi ama bilmesek de olmaz.

Ben bugün zaman sonra ilk defa mektup yazdım günlük. Bugün bir arkadaşıma mektup yazdım ve ona dünyanın bazen bir garip döndüğünü söyledim. Dünyanın bazen dönmeyip zıpladığını söyledim. Sonra da bu mektubun burada bitmesi gerektiğini söyledim. Dünya zıplarken yazamıyorum. Hani yazacaktın bana? Ben de bu mektubu önce sana yazacaktım. Karnında bir bebek varken dünyanın zıplaması nasıl bir şey ki yazamıyorsun; anlıyorum iki kere zıplıyorsun. Paralel aynalar arasında kalmak gibi derin derin kendine bakıyorsun. 

Hep bir şey sormak istediğim ama soramadığım insanlar var günlük. Işık hızında, bir dairenin yarıçapı mesafesinde merkezimden koşarak ya içindesindir çemberinin dışına çıkmış, öylece hayatıma basıp gitmiş, yüzlerini ışık hızında unuttuğum, sözlerini unutmadığım… Bazı yüzleri unutmak azap verici… Azap verici ne kadar kanırtıcı bir ifade... Neyi kanırtıyoruz her gece, her gece… Bir Gazap Üzümleri vardı. Hâlbuki sormamıştım da, bir daha karşılaşırsak yine sormayacağım… 

Hani bir de sırtını kâğıttan bir kuleye vermişsin defalarca yıkılacağını bile bile. Sonra yıkılmış da sen kendini yıkıldım sanmışsın kâğıttan kulelerin üstüne, ben yıktım saymışsın… Öyle saymasan bir daha nasıl vereceksin sırtını bir kâğıttan kuleye? Hı? Bunun konumuzla hiçbir ilgisi yok.

Artık oradan oraya savrulan kendine geçmiş yazılarım için bir şey demeliyim bu günlük okuruna sanırım ama demeyeceğim. Bir de öyle ki sorduğu için ölenler var günlük. Sormasınlar diye ölenler de var. Bugün Hopa’da bunu gördük. Hata verince that’s all we know diyen de bir google var.

Aslında yine Mr. Nobody’den alıntı olan şu italikler için yazacaktım. Bu darmadağınlık üstüne sanırım bir süre yazmasam iyi olur. Görüşmek üzere, 

Âşık olursak ne olur?

Bazı uyarıcıların neticesinde hipotalamus, etkili bir endorfin salınımı sağlar.

Peki neden özellikle o kadın ve adamda yaşanır bu? Tamamlayıcı genetik sinyallerimize tekabül eden kokusuz bir feromon salınımı mı oluyor? Yoksa farkına vardığımız fiziksel özellikler midir sebep?

Anne'nin gözleri... Mutlu bir anıyı hatırlatan koku… Aşk planın bir parçası mı?

Üremenin iki biçimi arasındaki muazzam bir savaş planı. Bakteriler ve virüsler eşeysiz organizmalardır. Her hücre bölünmesinde, her çoğalmada dönüşüp, kendilerini bizden çok daha çabuk geliştirirler. Buna karşın biz en korkutucu silahımızla karşılık veririz: Seks. İki kişi kartları karar gibi genlerini karıştırır ve virüslere daha dayanıklı olan bir birey meydana getirir.

Yorumlar