Kulaklar


Dört-beş yaşlarımdayken ağrımayan ancak sürekli uğuldayan ve yeterince duymayan kulaklarım vardı. Birkaç yıl boyunca da duymadılar. Birkaç yıl boyunca kısacık ismimi ve soy ismimi seri numarası gibi yan yana telaffuz eden eşrafı duymadım. Duymadığım şeylere önem atfedemeyecek kadar çok şey duymamıştım henüz. O zaman askerler vardı ve onlar geçerken ben hiçbir şeyi duymak zorunda değildim. 

Kulaklarımı dört defa açıp içine bakmadan önce doktor, kulaklarımın nesi olduğunu sormuştun ve ben sana şöyle demiştim: Kafamın içinde rap rap rap askerler yürüyor.

Bana bunu gülerek defalarca tasvir ettirdin. Bu kadar eğlenirken askerleri bu kadar sorun edebileceğin aklımın ucundan geçmemişti çünkü ben etmiyordum. Sadece merak ettiğini sanmıştım. 

Askerleri kafamdan çıkardın ve bana seslerle kelimeleri karaoke makinesi gibi ayrıştırarak duyabilen korkunç kulaklar verdin. Kulaklarım sesleri ve kelimeleri ayrıştırmaya başlayınca gözlerim bu muazzam işitmeye ayak uyduramadı ve geride kaldılar. Gördüklerimi koparıp vazoya koyuyorum, içine küp şeker atıyorum ama soluyorlar. 

Yüzünü hatırlamak istiyorum. Ses ver.

Bazen yağmur yağarken, düğüne gitmişim gibi karnımın içinde davul çalıyor. Düğünde sürekli konuşan insanlar mı, çalan enstrümanlar mı, yağmurun çivili yatak sesi mi, yoksa oraya buraya konuşlanan suların pıt pıt pıt, şıp şıp şıp, şlıp şlıp şlıp, yankılamaları mı? Bütün bunların hangi sırayla susmaları gerektiğini bilemediğim için hepsini kaydedip eve götürüyorum. Gece olup herkes uyuyunca önem sırasına göre susturuyorum. Hepsini susturmasam iyiydi.

Askerlerin bir avuç ayak gürültüsünü gönderen doktor, bana dünyanın gürültüsünü bahşettin. Adını, soyadını hatta gevrek kahkahanı bile hatırlıyorum ama yüzünü unuttum gitti. O sıralarda okumayı bilseydim şimdi diploma numaranı da hatırlıyor olurdum. Kafamın içini birleştirilmeyi bekleyen sesler ve kelimeler biriktiren bir çöplüğe çevirdiğin için seni dava edicem. Bi bok anlamıyorum.

Üç defa konuşup yetmiş iki defa susmak zorunda kalma süremi dört şeyi layıkıyla anlamak için kullanmaya çalışmam yetmiş dokuz ediyor ve ben sonları beşlere ve sıfırlara tamamlanmamış sayıları sevmiyorum.

Yaşıyor musun sen acaba? Beni sağır ve dilsiz yap, davamdan vazgeçeyim.

Yoruldum, al götür kafamı, sana vereyim. Suyuna iki küp şeker at.

Kulağımı bırak, gözümü sev.

Yorumlar

evvah dedi ki…
nefis bir ritmi var ve şeker tadında, küp şekeri yakıp öyle yerdik biz, yanmış şeker tadı daha doğru olur galiba.
Brajeshwari dedi ki…
Aynı kulak bende de var... Sağır olur bu demişler hatta :) Davanda yanındayım..

Harika bir yazıydı... Bilir gibi, su gibi...
İrem Nas dedi ki…
Çok teşekkür ederim. Sizleri tanık yazabilirim öyleyse. :)