Sen hiç tanışmadığınızı farz eden
ve cumartesilerden nefret eden o kadını, kim bilir biraz bile tanımamıştın.
Laf olsun diye doktora gidip, ciddi
ciddi geleneksel aile mührümüzü kestirdim.
Ama doktor, ben onun gitmesini istemiyorum, dedim. Peki, öyleyse patolojiden
döndüğünde onu paketler sana veririm, sen de yerine geri koyarsın dedin. Şimdi
belimde bir ay krateri var ve ölesiye kazan bir köstebek sesi duyuyorum. Yırtıcı kuşgillerden bir sülaleye ait olduğumu
belgeleyen genetik mührüm yok artık. Kendini tanıyamadığın günlerde benliğini
kaybetmiş olma ihtimalin ve ben’ini aldırmanın rast gelmesinin dünyanın
somutlarla soyutları aynı anlam zincirinin halkalarına dönüştürme çabasına hiç
de bir şey denmez. Hatta hiç de bir anlamı yoktur. Anlamlı olması için
uğraştığın bir şey olsunsa çoktur.
Birinin benliğini patalojiden
çıktıktan sonra paketleyip sana geri vermesi ve geri verilen şeyin artık “o” olmuş olmasını görme ihtimali... O her şeyi yapabilir.
Ne diyorduk?
Bazen ikinci bir şans yok olacak
kadar çoktur. Bazen dokuzuncu şansı verdiğin halde dördüncüde olduğunu bile
fark etmeyenler vardır. Niye yedinci şansı verdiğine dair bir fikrin yine
kendinle ilgilidir ve yine kendinle ilgili birçok şeyi bildiğin halde sekizinci
kez bilmemiş gibi yaparsın. Ama onun da bittiği bir yer vardır. İnsanın on
birinci şansı verme nedeni de bir gün biter çünkü bir gün insanın kendi biter.
İnsan kendini içine koyduğu bir kap gibi… Limonların sıkacaklarıyla birlikte
saklanabildiği kaplar gibi… Ve altı ve on…
Örneğin Sade’yle tanıştığımda
yaşım on altı idi ve şimdi Jezebel’i neden dinlemekten hoşlanmadığım hakkında
bir fikrim yokmuş gibi yapmıyorum. Bazen de olmaz.
Bazen insan karşıdakinin anladığı
kadar değil, kendini anlattığı kadarı bile değilken...
Gözlerim almış başını yürüyor, H, B ve N harflerini ayırt edemiyor demiş miydim? Klavyemin B tuşunu basmak istemediği günde...
Bugün de böyle. Burada da deprem olurdu. Biri cumartesi mi dedi?
"İzin verdim berbere kessin diye
gözlerden arta kalan ne varsa
ve dağlasın diye cerahati
kızgın demirle" (Gunnar Ekelöf)
gözlerden arta kalan ne varsa
ve dağlasın diye cerahati
kızgın demirle" (Gunnar Ekelöf)
Not: Bu arada Google’ın bloguma en çok yönlendirme yaptığı arama kelimesi “sessizlik”
oluyor. Google’da çılgınlar gibi “sessizlik” arayan bir kitlenin varlığını öğrenmemle,
bu evin içinde çamaşır makinesi, vantilatör ve bulaşık makinesinin aynı anda
çalışarak Rodrigo Leao’ya eşlik etmesi…
Yorumlar