"Koca bir tatilin vardı ama bloguna bir şey yazmadın."
Aslında yazacak pek bir
şeyim yok.
Tumturaklı filmler izlemedim, kallavi şeyler de okumadım.
En sevdiğim film, en sevdiğim kitap, en sevdiğim müzisyen vs. gibi konularla
ilgili sorulara artık hiç cevap veremiyorum. İhtiyaç halinde kullanmak üzere birkaç
tanesini tutuyorum. Sıklıkla haftanın filmi, haftanın kitabı hedesi yapmayı
planlıyorum, olmuyor. Etrafında dolandığım şeyleri sor, söyleyim. Bir cümle,
bir ses, bir resim, bir yüz, bir burun, saçlar, eksik harfler, tamamlanmamış
sayılar; hepsi muhteşem şeyler…
Annem hiç birilerinin geri dönmesini, ya da birilerinin
yetişmesini saymadı… Kimseyle yan yana aynı hizada yürüyemedik. Koluna girdiğim
herkesi sola doğru ittiğimi varsayarsak aksi yönde çekiştirilmediğim sürece
gitmemiz gereken yere hep geç kaldık. İstemeden oldu. Ya geride kalıyorsun, ya
önden gidiyorsun, ne meraklısın tek başına…
Ağaçlara çarptım; çarptığım bütün ağaçları sevmek
istedim.
Aylardır göle maya çalınca, istifa ettim. Halbuki ben ‘ya
tutarsa’lara inanmayı çok ister de inanamazdım. Bozuk
şeyleri düzeltmenin, düzeltmek için bozma mahiyetine inandım.
Anlamadığım her şeyi sorduğumda daha çok anlamadım. Sonra
anlama ihtiyacı duymadığım bir şeyi istesem de anlayamayacağıma kanaat
getirdim. Ağacı çağırdım, geldi, çarpıştık; ihtiyaç edindim, anladım. İyi
tanıdığım birine iyi tanıdığım bir diğerini ne kadar tanıdığımı anlatmanın iyi
bir fikir olmadığını anladığımda pek de küçük değildim. Bazen anlamak niye
işime gelmez, diye her sorduğumda ey heybetli ağaçlar…
Ağaçlara küfür etmedim.
İnsan olmanın çıkmaz döngüsüne ettim.
"Yüzme bilmeyen birinin onu kurtarmaya çalışan
kişiyi istemeden suya batırması gibi seviyorlar. Öyle değil mi anne? Anne
sen bu çiçekleri nasıl seviyorsun böyle?"
"Seviyorum
işte. Sen balığını nasıl seviyorsan öyle…"
"Ben senin gibi
sevmiyorum."
"Sana
ihtiyaçları var. Sen onları seviyorsun, su veriyorsun. Onlar da sana karşılık
veriyorlar. Sevgine cevap veriyorlar. Çiçek açıyorlar. Evimizi
güzelleştiriyorlar. Mesela şu bizi hiç bırakmadı. Yıllardır duruyor."
"Hıı…"
"Pek
istediğin cevap olmadı bu galiba. Ben bir seveyim şimdi sen bak."
"Hadi o zaman ben şimdi senin fikrinin ince
gülü olayım."
"Bence
seviyorsun da bilmiyorsun."
Bugünkü programımızı Diyarbakır yöresinden güzide bir türkümüzle kapatıyoruz. Güftesi Celal
Güzelses’e, derlemesi Muzaffer Sarısözen’e ait türkümüzü halk müziğinin güçlü
sesi Sevcan Orhan yorumluyor: Bahçede Yeşil Çınar
Not: Türkünün aslının sahibi Celal Güzelses tarafından 'Bahçede Yeşil Hıyar' olarak yorumlandığı ancak 'hıyar'ın birtakım komplekslere maruz bırakılarak zaman içinde 'çınar'a dönüştürüldüğü öğrenilmiştir.
Not not: "Padişahtırlar ferman çıkarmışlardır: hareme patlıcan ve hıyar ancak kıyılarak sokulabilir;"
Yorumlar
bu yorumu yayınlama millet görmesin şimdi ne biçim arkadaşları var demesinler :)))))