Omuzlayarak açtığın kapıları, üfleyerek örtebilecek kudretteki güzel
insanlar, o güzel atlarını da alıp gitsinler. Ve artık güzel atlarını alıp
giden o güzel insanlar üstüne tek bir söz söyleme.
Söyleyecek bir şeyim kalmadı, diyecektim; yalan oldu. Söyleyecek bir şeyim
hiç olmamış ki benim.
Gibey's Vodka şişesinin içine sıcak su doldurup üşüyen ayaklarımı ısıtıyorum.
Limonların daha kalın kabuklu olduklarını görünce o mevsimin geldiğini
anlıyorum. Kadınların ayakları işte…
Eskisinden çok daha fazla gülümsüyor, çok daha fazla kambur yürüyorum. Yaş
aldığım anlaşılmasın diye kloş etekli, puantiyeli elbiseler giyiyorum. Saçlarımı
uzatıyorum, çalımsız renklere boyuyorum.
Ters çevrilen kahve fincanlarını da geri çevirmiyorum artık. Kötü bir şey
duymayı umanları geri çeviriyorum.
Bazen kuşlar yorulmasın diye bir ağaç oluyorum. Ağaç kadınlar çiziyorum hâlâ,
rüyalarımda kendimi ağaç olmuşken buluyorum.
Olur öyle.
Zaten ben
gidiyorum. Sen yine de çok üzülme. Dişin ağrıyınca serçe parmağını kanepenin
köşesine çarp mesela ve de ki “hep bu kanepe yüzünden…”
Yorumlar