Bazı
fikirlere, bazı durumlarda bulunma ihtimallerine, yüksek farazilere, kuş uçmaz
kervan geçmez arazilere alışmak zordur. Başka bir yerde yaşama fikrine alışmak
orada yaşamaya alışmaktan çok daha zordur örneğin.
Büyük
şehirlerin insanları hiç etmesi, kadınların topuklu ayakkabılarını piç etmesi,
insanların yalnızlıklarını içselleştirmeye çalışmalarının açılmamış Antep fıstıklarını
dişleriyle kırmaya çalışmaları gibi kaygan bir eylem olması, benim koca bir
şehirde, gökyüzünü göremeyen bir evde getirin dünyanın bütün sabahlarını,
götürün dünyanın bütün sabahlarını, tırını nırını nırını diyerek uyanmam… Dünyanın
gönlüme yaklaşamayan bir sabahı olması*; evimin gökyüzünü göremeyen
penceresine dolması… Pencereme mini mini bir kuş konması… Senin o kuşu
boncuktan yapmış olman… Annemin
gökyüzünü göremeyen o yepyeni pencereme güneşi sevmeyen çiçekler ekmesi… Benim o
pencerede mahallenin fahri muhtarıyla karşılıklı oturup sigara tellendirmem ve Türk
kahvesini cezveden içmem… Bomboş bir ev için bir tahta kaşığın bile ne önemli olduğunu
anlamam… Sokaktan simsiyah insanların geçmesi, onların saçlarına saçlarına
bakmam…
Bu şehrin çok yokuşlu, az varışlı olması… Benim istediğim herkes
olabilmem, olduğum herkesin hiç kimse olması… Tembel
insanların kötülük yapmaya üşendiklerine inanmayı bırakmam... Adisyonu origami
kurbağası şeklinde kasaya teslim eden müşteri, sevgilisine masadaki peçeteden
kuş yapabilen adam, çocukların kulaklarından bozuk para çıkarabilen ebeveyn olmak
istemem... İmkânım olsa minyatür laterna, şişe içinde gemi ve taklit
Faberge Yumurtası koleksiyonu yapabilmem... İyi
yalancılara daha çok inanmam ve gazetelerdeki ölüm haberlerini okurken
kahvesini içerek cıkcıklayan insana dönüşmem git gide…
Güneşli
havalar gibi saklardım bir sırrı taşıyabileceksem. Karanlıkta giz aramaya
herkes hafiye olur diye omzumda bir fille dolaşmazdım oralarda…
Yarım
yamalak Fransızcamla okuduğum şiirleri çevirmeye kalkmazdım ki, heyecanla
kalkar, hayal kırıklığıyla otururum herkes gibi çok çok. Bir dil bir insan eder
de beş insan bir lisan etmez.
Fazıl
Amca; hem bu dünya değil mi, havaya çizilen dünya…
POUR
VIVRE ICI
Je
vécus au seul bruit des flammes crépitantes,
Au
seul parfum de leur chaleur;
J’étais
comme un bateau coulant dans l’eau fermée,
Comme un mort je n’avais qu’un
unique élément. (Paul Éluard)
BURADA YAŞAMAK İÇİN
Çıtırdayan alevlerin yalnız gürültüsü olarak yaşadım,
Ateşinin yalnız kokusu;
İçine kapanan suda batan bir gemi gibiydim,
Ölü gibiydim sadeceliğinden başka bir şeyi olmayan.
(Çev: Ben)
PS: Buraya yazıyorum, sigarayı bırakıyorum.
PSS: * Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Dünya bir sabahtır ki yaklaşamaz gönlüme," dizesine atıftır.
Yorumlar