Siri’ye dair iki görsel anlatı: Her ve Black Mirror


Isaac Asimov kitapları, Yull Bryner’lı bilimkurgu-western filmi Westworld, James Cameron’un meşhur Terminatör serisi benim çocukluğumda rastladığım ve hayranlık dolu bir şaşkınlıkla karşıladığım yapay zekâ hikâyelerinden sadece birkaçı.

Zaman içinde, yapay zekâların kendileri ile doğru orantılı şekilde gelişen görsel ve yazılı, distopik öyküleri o hayranlık dolu şaşkınlığın yerini tedirgin, tuhaf bir dehşete bıraktı.

Çok yakın zamanda varlığından haberdar olduğum Siri de bu hikâyelerin iyi malzemelerinden biri…

Siri nedir? Siri, basitçe açıklamak gerekirse Apple'ın iOS işletim sistemi kullanan araçlar için tasarladığı yapay zekâlı bir asistandır. Sesli bir şekilde verdiğiniz komutları uygular. İnternet üstünde bir şey aramak, birine telefon açmak, mesaj göndermek, adres tarifi sormak, alarmı kurmak gibi isteklerinizi ekrana dokunmadan Siri’ye söylemeniz yeterli. Siri zaman içinde kişisel tercihlerinize uyum sağlayarak gelişmeye açık bir asistan. Onu, zaman içinde patronunun üslubunu öğrenerek ona göre hareket etmeyi öğrenen akıllı bir sekreter gibi düşünebiliriz.

Buraya kadar her şey mükemmel görünüyor. Peki, sorun nerede başlıyor?

Siri’nin en büyük sorunu sizinle sohbet edebiliyor olması… Siri, sorduğunuz kişisel sorulara bile makul cevaplar vermekle kalmıyor, sizi tanıdıkça size daha uyumlu biri haline geliyor. Bunu sorun kılan da aslında Siri’nin hayatı kolaylaştıran marifetleri ve sohbetleri değil, gittikçe sizinkiyle benzeşik hale gelen üslubunun sosyal ilişkilerinize ve ruhsal durumunuza ne şekilde müdahil olabileceği oluyor.

Benim iOS işletim sistemli bir akıllı cihazım olmadığından henüz Siri ile bir ilişkim olmadı ancak size Siri’nin hayatımızı nasıl etkileyebileceğine dair yakın zamanda gösterilmiş iki görsel hikâyeden kısaca bahsedeceğim.

Bunlardan ilki 2013 Amerika yapımı Spike Jonze’un “Her” isimli filmi…

Her’in anlatı zemini şimdilik Siri’yle kurulan ilişkinin muhtemel sonuçlarıyla en benzer hikâye gibi görünüyor. Joaquin Phoenix’in canlandırdığı Theodore Twombly’ın öyküsü yakın gelecekte geçiyor. Artık tarihin tozlu sayfalarına karışmış el yazması mektupları yazarak hayatını kazanan Theodore eşinden ayrıldıktan sonra tek başına yaşamaya başlayan bir adam. El yazması mektuplar nostaljik bir jest halini almış ve Theodore yazdığı her bir mektup için yüzlerce kişisel bilgiye ulaşmak dışında mektubun muhataplarıyla da empati kurmak zorunda kalıyor. Bu sebepten yapyalnız ve depresyondan muzdarip Theodore bir gün bir reklam sayesinde kusursuz bir yapay zekâ programı olan Samantha ile tanışıyor. Samantha, Siri’nin çok benzeri bir sistemle çalışıyor ancak çok daha gelişmiş bir program. Oldukça çekici bir sesten ibaret olan Samantha’nın sanal varlığıyla duygusal bir ilişki kurulabiliyor. Scarlett Johansson’un seslendirdiği Samantha, Theodore’u epeyce iyileştirse de daha sonraları aralarındaki ilişki tuhaf bir çıkmaza giriyor.

Diğer öykü ise 2011 İngiltere yapımı Charlie Brooker’ın birbirinden bağımsız bölümlerden oluşan mini dizisi Black Mirror’un 2. sezonunun "Be Right Back" isimli ilk bölümüne ait.

Tam anlamıyla distopik bir zemine kurulmuş Black Mirror, teknolojinin sosyolojik ve psikolojik yan etkileri üzerine başarılı bir anlatı. Bahsi geçen bölümü de yine Siri’nin sistemine benzer bir programın hikâyesini konu alıyor. Hikâyenin kahramanı Martha, eşini kısa zaman önce bir trafik kazasında kaybetmiştir ve bebek beklemektedir. Ancak bir türlü bu ölümü atlatamaz ve kendini her türlü sosyallikten soyutlayarak eve kapanır. Bunun üzerine arkadaşı Sarah, Martha’ya bir yapay zeka programından bahseder. Program ölen kişinin sosyal medya hesaplarında kullandığı cümlelerden derlediği üslupla sanal bir şekilde kişiyi tekrar yaratmakta ve online bir şekilde konuşmaya izin vermektedir. Martha başta bunu onaylamamış olsa da, bir sabah ablasının program sahiplerine imzaladığı protokol yüzünden ölmüş eşinden bir mesaj alır ve eşinin sanal prototipiyle görüşmeye başlar. Bu görüşme her adımda farklı bir biçim alır ve olaylar Martha’nın hiç de ön göremeyeceği bir boyuta ulaşır.

İki hikâye de sizi ‘bu nasıl olur,’ şaşkınlığına düşürmeden dehşet içinde olan biteni kabullenmenizi sağlayacak gerçeklikte kurgulanmış. Siri, şu anda bu anlatıların gerçeğe dönüşmesinde ve olacakların öngörülmesinde küçük bir adım niteliği taşısa da ürkütücü teknoloji gerçekliğini gözümüze sokmak için yeterli seviyede. Bu yüzden, kimileri için kulaklara kar suyu niteliği taşıması açısından iki hikâyeyi de görmenizi ve göstermenizi öneririm.

Yazının sonunda Siri’den bu filmler hakkında bilgi bulmasını isteyecek herkese iyi seyirler dilerim.

Yorumlar