Gayriihtiyari



Geçenlerde anlamsız bir talepte bulunan ecnebi bir arkadaşa gayriihtiyari “senin kafan güzel mi,” diye sordum kendi dilimde. Kafasının şeklini gerçekten güzel bulduğumu sandı; hatta ona iltifat ettiğimden o kadar emindi ki, en az benimki kadar çirkin bir kafatası olduğunu düşündüğümü, düşündüğüm bütün diğer şeyler gibi, söylemedim. Gayriihtiyari çok kullandığım bir kelimedir. Herkesin birçok şeyi gayriihtiyari yaptığını düşünürüm. Çünkü nasılsa birileri ölmek istemediği kadar ihtiyar da olmak istemez gayriihtiyari.  

Şu hayatta görüntümle ilgili en muzdarip olduğum konu kafatasımla onu üstünde taşıyan boynumun çenece orantısızlığıdır. Bu yüzden gayrihtiyari ağzımdan çıkan cümleler sol çene kemiğime takılıp kulağıma bir türlü ulaşamazken sağ çenemin bariyersizliği yüzünden her şey sağ kulağıma tıkılıverir. İşte bu yüzden hep ağzımdan çıkanı kulağımın duyması konusunda bir çıkmaz sokak trafiği yaşarım. Taşraya kurulmuş bir metropolün çıkmaz sokağı olmak nasıl bir şeydir, bilebilirsin belki. Şimdi sana bunu bir görselle anlatmak için solda göreceğin resmi çizdim. Hiç fark etmemiştin eminim. Çünkü sen benim gibi kendine değil bana bakıyordun. (Bu arada caddenin ortasındaki bir ağaca 99 TL fiyatlı, altın varaklı bir ayna asan çeyizci onu oradan kaldırıp yerine bir yatak koymuş. Halbuki ben her sabah oradan geçerken yeni bir şey sandığım kendime selam veriyordum. 3 yıldır her sabah bir aynaya bakarken şimdisinde tek kişilik, ucuz bir yatağa bakmak insana kendini nasıl ihtiyar bir gayrılıkta hissettiriyor, biliyor musun?)

Aslında bütün bu ihtiyarları şunu demek için gayriliyordum: Ben küçükken bir otobanın kıyısında yaşıyorduk. Komşunun kızıyla otobandan geçen otobüsleri o senin, bu benim diye sahiplenme oyunu oynar, hiç bizim olmayacak, sadece geçip gidecek otobüsler için kavga edip küserdik. Öylece geçip giden güzel sözleri otobandaki otobüsleri sahiplendiğim gibi sahiplendiğim günleri, o günlere atfen şu bloga emek verdiğim zamanları çok özlüyorum. Mercedes O 303’leri, Mercedes O 304’leri, MAN S 2000’leri özler gibi özlüyorum. Özkaymak Turizm'in sayın yolcuları, mola süreniz dolmuştur...

İşte öylesine zamanlarda yazdığım her şeyi bir kitaba tıkmak gafletinde bulundum. En güzel otobüslerimi bir garaja tıkmak gafletinde bulundum. Seni de garajdan hiç çıkmayacak otobüslerime şöför yapma gafletinde bulundum. Gayriihtiyari yapmışımdır değil mi? Sefere çıkmadan eskimeleri sefere çıkıp eskimelerinden daha kötü desene bana. Sen bunları buradan çıkarsan da ben otobüs süremem, desene. Düşük yapmak, kısır olmaktan daha iyi değil mi?*

Belki gayrihtiyariliklerimiz yüzünden bizi bir gün ihtiyar yapmazlar. Hani insanın korktuğu şey başına gelirmiş ya. Belki gelen şey korktuğumuz şey değildir. Belki bütün güzel şeylerin beklemediğin zamanlarda gelmesi gibi şeydir. Sen beklemezken gelirlerse o güzel şeyleri garaja koyma olur mu? Geçip giden hiçbir şeyi tutma. Kuşları, kelebekleri, otobüsleri, kendini, sözleri...

Biraz olmak hiç olmamaktan daha iyi değil mi?

*Samuel Beckett / Cascando

Yorumlar