“Çevrendeki
insanlar senin çok farklı biri olduğunu söylüyorlar.”
“Evet söylerler.”
“Ama
sen normal ve sıradan biri olduğunu söylüyorsun.”
“Evet öyleyim.”
“Peki,
öyleyse sence neden böyle söylüyorlar?”
“YÖK sınavlarının
sorularını düşün. Bazı soruların yanıtları alabildiğine basittir. Ama sınava
katılanlar sorunun yanıtının bu kadar basit olabileceğine inanmak istemezler.”
“Yani?”
“Sonuç olarak ya
yanıtın kolaylığını göz ardı ederek soruyu yanlış yanıtlarlar. Ya da boş
bırakıp geçerler.”
“Peki,
konuyu şu sınav hikâyesinden çıkarabilir misin mümkünse?”
“Çok farklı biri olman
gerektirdiğine kendi içlerinde öyle atıflarda bulunmuşlardır ki, sıradan biri
olduğunu anlayınca hayal kırıklığına uğrayıp uzaklaşırlar. Ya da sadece nasıl
biri olduğunu merak ederek uzaklaşırlar. Sonuç olarak uzaklaşırlar.”
“Uzaklaşmalarının
nedeninin konumuzla ilgisi ne?”
“Benimle ilgili bir
sorun işte. Nasıl biri olduğumu merak etmiyor muydun?”
“Peki,
devam et.”
“Bazen de senin
yaptığını yaparlar. Nasıl biri olduğumu başkalarına sorarlar. Sorunun yanıtını
başkalarına sorarak olası bir yanlışın sorumluluğundan kaçınırlar. Ya da basit
ve acı olanla yüzleşmekle.”
“Yani
senin farklı olduğunu düşünerek başkalarına sormaları kendileri ile
yüzleşememeleri ve sorumluluk almak istememeleri ile mi ilgili?”
“Kimse sıradan biri
olduğuna inanmak istemez. Farklı olduğuna kanaat getirdiği birisinin de öyle.”
“Bu
yüzden de uzaklaşırlar öyle mi?”
“Hayattaki her türlü
şey için bu böyle.”
“Şu
anda senden bahsediyoruz.”
“Evet, öyle yapıyoruz.”
“Konuyu
senden uzaklaştırıyorsun.”
“Başlıycam şimdi
konuna. Dosdoğru konuş canımı ye. Seninle yatabilir miyim, yatamaz mıyım diye
anlamaya çalışıyorum desene şuna. Bir araba laf ettirdin bana.”
“Evet,
anladım. Gideyim mi ben?”
“Aferin akıllı bıdık... Git, canımı ye.”
Fotoğrafta görünen Dolores Ibárruri’nin kayıtta bahsi geçen gerçek ve
tüzel kişiliklerle bir ilgisi yoktur. Gerçek ve tüzel kişilik diye bir şey de
yoktur. Yoktur.
Yorumlar
kafanın içindekileri seviyorum bızdık.