Pıt, pıt, pıt…
Bir ay doğar ilkakşamdan, geceden diye bir Malatya türküsü vardı. Türküsü vardı, ben türküleri
severim. Sen ölmeden önce hepimizin mi
arkadaşı olmuştun? Senin hiç arkadaşın öldü mü? Bazı bazı sesinde kulaklarım.
Kulaklar seslerde kalabilir. Kulaklar peslerde kalabilir. Hep unutsan da söyle
beni pıt, pıt, pıt.
Bazı bazı kadınların
kahve fallarında göz göz kalpleri olur. Çünkü orada herkesin bir odası vardır. Gönlünün
otelinin göz göz odalarında kuzu çevirmeye kalkan olursa at onu oradan. Kapıyı
da kitle, bir daha girmesin. Kimselere de verme o odayı. Kalbindeki bir göz
oda, içinde kuzu dahi çevirmiş olsa sahibinindir ama o otel öyle böyle
senindir. Kendin bir Türk kahvesi içimliği uğrayabilirsin. Ağlamadan azıcık dur
orada. Yanına da nane likörü al. Yanına da beni al, sana fal bakalım. Birbirine
paralel telve aynalardan, iç içe, göz göz odalara akalım.
“Puding yaptım bugün.
Dünyanın en büyük zulmü… Eğer kutsal kitaplarda cehennemde 5000 yıl boyunca
aralıksız pudingin dibini tutturmamaya çalışacaksın yazsa hepsinin emrettiği
gibi yaşarım,” diyen adam bu otelin baş aşçısıdır, tanıştırayım.
“Bir göz oda herkese dar gelende… Göz kadar odada kuzu mu çevrilir allasen,
tırnaklarımı bile boyayamıyorum,” diyen kadın da bu otelin resepsiyonistiydi,
kovdum.
Odalardaki eşyaları gönül rahatlığıyla çalabilirsin. Hepsi üstüne
karşılıksız zimmetlidir. Hatta eşylarını kendin çalarsan bellboy sana bahşiş
verir.
İnanmaya inandığına beni inandırırsan oteli sana veririm. Adını “Otel Göz
Göz Odalar” diye bırakman şartıyla.
Ben Gönül, gözlerinden öperim.
Hikayesi olmayan şarkı var mıdır bilmem ama şarkısı olmayan
hikaye yoktur bizim otelde.
En sevdiğim annemin en sevdiği şarkılardan biri de ‘Hotel California’dır.
Yorumlar
kucaklıyorum.
içtenlikle.