
Kitap önyargılarımı haksız çıkarmadı ancak yerden yere vuracağım kadar bir keyifsizlik de vermedi. Klişelerle baymasa da, klişe bir aşkı anlatmaktan öteye gidemedi. Doyurucu değil, en fazla açlıktan öldürmeyecek bir kitap. Şems ve Mevlana’nın isimleri ise kitapta, yaş pastanın üstüne domates kabuğundan yapılmış gül gibi duruyor. Pasta yenilesi, gül eğreti, yazık denecek türden, böyle acayip bir şey.
Güzel bir üslup, çeviri olduğunu bilsek de baştan yazıldığı belli. Kitabın arkasındaki kaynakça kısmını ilk başta yetersiz bulmuştum ama sonradan anladım ki böyle bir ilişkiyi bu şekilde anlatmak için yazarlık birikimi ve Mesnevi’yi biraz karıştırmak yeterli.
Daha fazla ileri gitmek haddimi aşmak olur. Ama bir okur olarak keyifle okunacak, isimlerin yerini tanımadığımız birilerinin isimleri alırsa ilgimizi cezbetmekte başarılı olacak bir öykü olduğunu düşünüyorum. Keşke Mevlana ve Şems yerine Ali, Veli vs. isimli dervişleri koysaydı ne kitabın kapağına, ne ismine, ne rengine ne de uygunsuz pazarlama tekniğine edecek bir laf bulurdum. Kapak da, ismi de öyküsüne yakışır, domates kabuğundan gül de mevsim salatasının üstünde çok şık dururdu.
Domates kabuğundan gülü üzerinden kaldırırsanız, lezzetli bir yaş pasta yiyeceğinizden şüpheniz olmasın.
İyi okumalar…
Yorumlar