Rüya

(À Bout De Souffle (1960) Jean-Luc Godard – Jean Seberg as Patricia Franchini and Jean-Paul Belmondo as Michel Poiccard)


Michel: - Konuştuğumuz zaman, ben kendimden söz ediyordum, sen de kendinden. Aptalım ben. Hâlbuki sen benden, ben de senden söz etmeliydik.

Şimdi sen biliyor musun ki bu hafta sonları senin üstüne basıyor. 

Hafta sonları hafta içindeki meşguliyetten dolayı gerçekleştirilememiş bazı şeyler için ayrılan sorumluluk zamanlarına aittir. Hafta içi günlerinden daha zorunlu ve sorumludur. Ve ben hafta sonu hatırlanacak rüyalar görmem. Ayrıca rüya görürken rüyada olduğunu bilmek fena bir şeydir. 

“Düşümüzde düş görmeye başlayınca, uyanma zamanı yakındır.” (Novalis)

Rüyalarınızın fon müzikleri olur mu? Sabahları kalktığınızda içinizde bir şarkı çalar mı?

Rüyalarımın fonunda biri var. Epeydir her rüyamda mutlaka bir köşede başını eğmiş, elleriyle yüzünü kapamış oturuyor oluyor. Kimdir bilmiyorum, yüzünü görmüyorum. Her filminde bir şekilde görünmeyi adet edinen Alfred Hitchcock gibi… Her gözüme takıldığında onunla konuşmak istiyorum ama ya biri mani oluyor, ya bir şey, ya da uyanıyorum. Her, her, her… Sigmund Freud’a sordum: "Hımm Oidipus kompleksi," dedi.  Carl  Gustav Jung: "Pipi," dedi. "Haftada üç kere susun," dedim. "Dört ihtimal veriyorum, ikisinin pipisi yok, diğer ikisinden biri de babam değil." Hep bir ağızdan: "Münasebetsiz çocuk," dediler. "Cevabını bildiğini sandığın soruları da sorma, en az bildiklerini sorarkenki kadar ilgi budalası bir ukala gibi görünüyorsun."

"Ukalalar, hadımlara benzer. Nasıl olduğunu bilirler ama yapamazlar." (Robert Lembke)

Sonra sen biliyor musun ki bu rüyalar senin üstüne basıyor.

“İçinde giz1i şeyler olan, sizin özel zihniniz değil. Sizin zihniniz, insanın zihni; insanın bütünüdür, Ama sizin zihniniz olarak onu özelleştirdiğiniz zaman, onun etkinliğini sınırlıyorsunuz ve bu sınırlandırma nedeniyle de rüyalar ortaya çıkıyor. Uyanık olunan saatler içinde, sınırlandırma demek olan "gözlemci" olmadan gözleyin. Herhangi bir bölünme, bir sınırlandırmadır. Kendi kendisini "ben" ve "ben olmayan" diye bölünce, gözlemci "ben", rüyayı gören, birçok soruna sahip oluyor; rüyalar ve rüyaların yorumu da bunların arasında. Nasıl olursa olsun, bir rüyanın anlamını sadece sınırlı bir biçimde görebilirsiniz, çünkü gözlemci, her zaman sınırlıdır. Rüyayı gören kişi, kendi sınırlılığını yinelemektedir, bu yüzden de rüya, her zaman için "bütün olmayan" ın anlatımıdır, hiçbir zaman "bütün" ün değil… Bilinçlilik, insanın bütünüdür ve özel bir insana ait değildir. Özel bir insana ait bir bilinçlilik varsa, bölünmenin karmaşık sorunu, çelişki ve savaş vardır. İnsanın uyanık olduğu saatler içinde, hayatın bütünsel hareketinin farkındalığı olduğu zaman, rüyalara ne ihtiyaç vardır? Bu bütünsel farkındalık, bu dikkat, bölünmeye ve bölmeye bir son verir. Çatışma olmadığı zaman, herhangi bir zihnin de rüyalara ihtiyacı olmaz.” (Jiddu Krishnamurti)

Kaynakça: http://www.spiritualizm.com/ 


Patricia : - Uyumak çok üzücü; ayrılmak zorunda kalıyoruz. Ayrılmak…  Beraber uyuyoruz denir ama doğru değil.

Rüya sekizinci sanattır, uyku fırçadır.
  
"Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz, nafiledir."  (Mahatma Gandhi)

Yorumlar

mesed hanım. dedi ki…
Rüyalarımın pek azında gerçeğe yakın olurum. Fon müziklerim sayılıdır bu yüzden. Bazen içimdeki orkestrayı bir uçurumun kenarına kursam da nafiledir, o şarkı tutmaz bir türlü.

"Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz, nafiledir." (Mahatma Gandhi)

aslında sevgi yahut aşk da böyle değil midir?